Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Feyzullah Bahçı: “Berlin Duvarını Yıkan da İnşa Eden de Türk İşçilerdi”

Gazeteci Mustafa Ekşi’nin hazırlayıp sunduğu TiviTürk “Güncel” programının konuğu Berlin Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Feyzullah Bahçı oldu. Bahçı, kurumun kültür diplomasisi faaliyetlerini, yürütülen uluslararası projeleri ve Türk göç tarihine ışık tutacak “Berlin Duvarının Şahitleri” belgeselini tüm detaylarıyla anlattı.

Bir işçi ailesinin çocuğu olarak kültür diplomasisinin içinde

TiviTürk ekranlarında yayınlanan “Güncel” programında gazeteci Mustafa Ekşi’nin sorularını yanıtlayan Berlin Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Feyzullah Bahçı, hem kişisel yaşam öyküsünü hem de görev süresince yürüttüğü projeleri paylaştı.

Mardinli bir işçi ailesinin çocuğu olan Bahçı, 1989’da ailesiyle birlikte Almanya’ya geldiğini, Krefeld kentinde büyüdüğünü ve 1999’da Türkiye’ye kesin dönüş yaptıklarını anlattı. İstanbul Üniversitesi Almanca Mütercim Tercümanlık Bölümü mezunu olan Bahçı, “Bizim kuşak Almanya’yı da Türkiye’yi de bilen bir köprü nesil. Bugün bu köprüyü kültürle yeniden kurmaya çalışıyorum.” dedi.

Yunus Emre Enstitüsü’ne 2014 yılında katılan Bahçı, sırasıyla Üsküp, Sudan, Beyrut ve son olarak Berlin’de görev yaptığını söyledi. “Üsküp’te 18 ay görev yaptım. Arapça bildiğim için Sudan’da kurucu müdürlük yaptım. Ardından kısa süre Lübnan’da görev aldıktan sonra Almanca bilgim nedeniyle Berlin’e atandım.” ifadelerini kullandı.

Enstitü’nün misyonu: Türkçeyi öğretmek, Türk kültürünü dünyaya tanıtmak

Bahçı, Yunus Emre Enstitüsü’nün temel amacının Türkiye’yi ve Türkçeyi tanıtmak olduğunu belirtti. “Yurt dışında Türkçe bilmeyenlere dil öğretmek, Türk kültürünü sanat, tarih, edebiyat ve akademik etkinliklerle tanıtmak görevimiz. Fakat bu faaliyetleri sadece yabancılara değil, soydaşlarımızla birlikte yürütüyoruz.” dedi.

Berlin’deki çalışmalarının iki yönlü olduğunu vurgulayan Bahçı, “Bir yandan Alman toplumuna yönelik kültürel etkinlikler yapıyoruz, diğer yandan burada yaşayan Türk toplumu ile iş birliği kurarak ortak projeler geliştiriyoruz.” dedi.

Kültürel diplomasinin siyaseti aşan bir güç olduğunu vurgulayan Bahçı, “Biz siyaset yapmıyoruz, kültürle köprü kuruyoruz. Diplomasi bazen tıkanır ama sanat, müzik ve kültür her zaman yeni kapılar açar.” sözleriyle yaklaşımını özetledi.

Berlin Filarmoni’de Türk-Alman ortak konseri

Berlin Yunus Emre Enstitüsü’nün son yıllarda gerçekleştirdiği en önemli etkinliklerden biri, Berlin Filarmoni’de düzenlenen “Berlin trifft Türkei” (Berlin Türkiye ile Buluşuyor) konseri oldu.

Bahçı, proje hakkında şu bilgileri paylaştı:

“Berlin Oda Orkestrası ile iş birliği yaptık. Bu proje kapsamında Türk müziğini Alman klasik müziğiyle birleştirdik. Türkiye’den Erdal Akkaya, Serap Albayrak gibi sanatçılar katıldı. Şef Jürgen Bruns yönetiminde iki kültürün sesini aynı sahnede buluşturduk.”

Konserin büyük ilgi gördüğünü belirten Bahçı, “Biletler kısa sürede tükendi. Alman seyircilerden çok olumlu geri dönüşler aldık. Bu tür etkinlikler Türkiye’nin kültür elçiliği görevini üstleniyor.” dedi.

“Minstrel Era – Sarayın Ozanları”: Türk ve Avrupa müziği aynı sahnede

Bahçı’nın bahsettiği bir diğer proje ise kemençe sanatçısı Derya Türkan’ın öncülüğünde hayata geçirilen “Minstrel Era” (Sarayın Ozanları) konser serisi oldu.

Proje, 17. yüzyılda Osmanlı sarayında görev yapan Avrupalı bestecilerin eserlerini yeniden yorumluyor. Bahçı, “Bu proje Türk klasik müziğini Avrupa müziğiyle buluşturan özgün bir konsept. Atila Aldemir, Erik Van West ve Çağrı Sertel gibi sanatçılarla yeni bir grup kurduk. Leipzig, Dessau, Halle ve Berlin’de konserler düzenleyeceğiz.” diye konuştu.

Göbeklitepe projesi: Alman sanatçılarla kültürel miras yolculuğu

2019’un “Göbeklitepe Yılı” ilan edilmesiyle birlikte Enstitü, Türkiye ve Almanya arasında yeni bir sanat köprüsü oluşturdu. Bahçı, “Göbeklitepe yalnızca Türkiye’nin değil, insanlık tarihinin mirası. Biz bu mirası uluslararası bir sanat diliyle tanıtmak istedik.” dedi.

Bu kapsamda Alman ressam, fotoğrafçı, minyatür sanatçısı ve piyanistlerden oluşan bir grup, Kültür Bakanlığı izniyle Göbeklitepe’de bir hafta geçirdi. “Sanatçılar orada resim yaptı, fotoğraf çekti, müzik besteledi. Ortaya çıkan eserleri 2020’de Berlin’de sergilemeyi planlıyoruz.” diye konuştu.

“Berlin Duvarının Şahitleri”: Türk göç hafızasına adanmış belgesel ve sergi

Bahçı’nın en çok önem verdiği proje ise “Berlin Duvarının Şahitleri” oldu. Proje, Almanya’daki Türk göçmenlerin tarihsel katkısını belgelemeyi ve anlatmayı hedefliyor.

“Ben bir işçi ailesinin çocuğuyum. Dedelerimiz Almanya’ya gelirken sadece çalışmaya değil, yeni bir hayat kurmaya geldiler. Berlin Duvarı’nı inşa eden de yıkan da Türk işçilerdi. Bu insanların hikayeleri anlatılmayı hak ediyor.” dedi.

Proje, Berlin Pergamon Müzesi ortaklığıyla yürütülüyor. Lansmanı 5 Aralık’ta yapılacak proje kapsamında Almanca bir belgesel hazırlanacak. Ayrıca Kreuzberg, Wedding ve Neukölln gibi bölgelerde mobil kayıt stüdyoları kurulacak.

Bahçı, “Her isteyen kendi hikayesini gelip anlatabilecek. Bu kayıtlar dijital arşive eklenecek. Yıl sonunda Pergamon Müzesi’nde üç ay açık kalacak bir sergide bu hikayeleri ziyaretçiler dinleyebilecek.” dedi.

Sergide, dokunmatik ekranlardan işçilerin sesli anlatılarını dinlemek mümkün olacak. Duvarın bir tarafında göçmenlerin fotoğrafları, diğer tarafında yazılı hikayeleri yer alacak. “Bu proje bizim insanımızın görünmeyen emeğini tarihe kaydetmek açısından çok önemli.” dedi.

Bahçı, vatandaşlara çağrıda bulunarak, “Elinizde duvarla, işçi hayatıyla veya göçle ilgili fotoğraflar varsa bize ulaştırın. Bunlar hepimizin ortak hafızası.” ifadelerini kullandı.

Türkçe öğretimi ve gençlerle yeni projeler

Bahçı, Enstitü’nün Türkçe öğretiminde de yenilikçi projeler yürüttüğünü belirtti. TRT iş birliğiyle hazırlanan “Benim Şehrim” projesi kapsamında, Türkçe öğrenen Alman öğrenciler yaşadıkları şehirleri Türkçe olarak anlatıyor.

“Berlinli bir Alman öğrencimiz kendi şehrini Türkçe anlatıyor. Bu, dil öğretiminde hem motivasyon hem de kültürel etkileşim açısından çok etkili bir yöntem.” dedi.

Projede genellikle B2 ve C1 seviyesindeki öğrenciler yer alıyor. Çekilen videolar, Yunus Emre Enstitüsü’nün dünyanın farklı ülkelerindeki merkezlerinde gösterilecek.

“Yunus Emre’nin kapısı herkese açık”

Programın sonunda gazeteci Mustafa Ekşi’nin “Son olarak Berlin halkına ne söylemek istersiniz?” sorusuna Bahçı şu sözlerle yanıt verdi:

“Bizim kapımız herkese açık. Yunus Emre’nin felsefesiyle hareket ediyoruz: Kim olursa olsun, gelsin, çay içelim, konuşalım. Bizim kırmızı çizgimiz terörle bağlantılı yapılardır. Onun dışında herkesle fikir alışverişine açığız.”

Yunus Emre Enstitüsü’nün Berlin’deki misyonunun yalnızca kültürel tanıtım değil, aynı zamanda toplumlar arasında diyalog kurmak olduğunu vurgulayan Bahçı, “Anadolu insanının hoşgörüsüyle hareket ediyoruz. Herkesin bu çatı altında kendine yer bulabileceğine inanıyoruz.” dedi.

İlgili Haber
Zorlu Bir Bürokratik Süreç ve Haklı Fesih: Feyzullah Bahçi'nin Hikayesi

Arşiv Haber