Helmut Kohl “Türklerle aynı masada oturmam” demişti

TiviTürk Güncel’in 19 Ocak 2020 tarihli yayınında gazeteci Mustafa Ekşi, Hürriyet’in duayen ismi Ahmet Külahcı’yı konuk etti. Almanya’da 40 yılı aşkın gazetecilik deneyimi bulunan Külahcı, Fransa’dan Almanya’ya uzanan hikâyesini, Hürriyet yıllarını, Helmut Kohl–Mesut Yılmaz geriliminin perde arkasını, Alman medyasının Türkiye’ye bakışını ve İslamofobi ile NSU cinayetlerini bütün ayrıntılarıyla anlattı.

Fransa’dan Almanya’ya uzanan bir hikâye

Konya’nın Derebucak ilçesinde doğan Ahmet Külahcı, Beyşehir Lisesi’ni bitirdikten sonra tıp eğitimi almak üzere Fransa’ya gitti. Ancak tıp öğrenimi beklediği gibi ilerlemedi. “Fransa sardı ama ben beceremedim” diyen Külahcı, 1970’lerin ortasında Almanya’ya geçti. Bochum Ruhr Üniversitesi’nde iletişim, siyaset bilimi ve dilbilimi okudu.

1980 yılında Hürriyet gazetesinin Frankfurt Avrupa Merkezi’nde gazeteciliğe başladı. “O dönemde Milliyet ve Tercüman’a da yazdım ama ilk cevap Hürriyet’ten geldi. ‘Yarın başla’ dediler. İki hafta içinde işe başladım.”

Hürriyet’te yükseliş: Frankfurt’tan Berlin’e, Bonn’a

Frankfurt’ta haber servisi muhabiri olarak başlayan Külahcı, iki yıl içinde Berlin Bürosu’na gönderildi.

1983 Ağustos’unda Berlin’e yerleşti ancak duvarların yarattığı bölünmüş atmosferi sevemedi:

“Her gün görmesem bile kafamda o duvarlar vardı. 22 ay sonra ‘Berlin’de çalışmak istemiyorum’ dedim ve Frankfurt’a döndüm.”

1987’de Hürriyet’in Bonn temsilciliğine atandı. 2000 yılına kadar o görevde kaldı.

“O dönemde Bonn Almanya’nın başkentiydi. 2000’de hükümet Berlin’e taşınınca ben de Berlin’e geldim. Duvarlar yıkıldıktan sonra bambaşka bir Berlin vardı.”

İlgili Arşiv Haber
Döner Almanya-Türkiye İlişkilerinde Sembol Oldu

Parlamento muhabirliği ve 40 yıllık yazarlık

Ahmet Külahcı, 1987’den bu yana Hürriyet’te köşe yazarlığı yapıyor.

“Haftada üç gün yazıyorum: Pazartesi, Çarşamba, Cumartesi. Gazetecilik benim için iş değil, yaşam biçimi. 24 saat hazır olmanız gerekir.”

Berlin’deki siyasi gelişmeleri yakından izleyen Külahcı, “Parlamento muhabirliği 1980’lerin sonunda hayatımın merkezine oturdu. Alman siyasetinin içindeydim” dedi.

“Helmut Kohl’le aynı masada oturdum

Röportajın en dikkat çekici bölümü, Mesut Yılmaz–Helmut Kohl gerilimiyle ilgiliydi.

Külahcı, 1990’ların ikinci yarısında yaşanan olayı şöyle anlattı:

“O yıllarda Mesut Yılmaz ile Almanya Başbakanı Helmut Kohl arasında bir gerginlik yaşanmıştı. Ben o sırada Avrupa Yabancı Gazeteciler Cemiyeti başkanıydım. Her Noel zamanı Kohl bizi başbakanlıkta ağırlardı. Ancak bu tartışmadan sonra Kohl, ‘Bir daha Türklerle aynı masada oturmam’ demişti. Bu söz basına yansıdı.”

“O yıl yine davet edildiğimizde masanın ortasındaydım. Sağımda Helmut Kohl, solumda hükümet sözcüsü oturuyordu. Toplantı sonunda teşekkür konuşmamda dedim ki:

‘Sayın Başbakan, Türklerle aynı masada oturmak istemediğinizi söylemiştiniz. Ama bu akşam bir Türkle aynı masada oturdunuz.’”

Külahcı, bu anekdotun “basının gücünü” ve gazeteciliğin siyasete hatırlattığı sorumluluğu gösterdiğini söyledi.

Alman medyası ve Türkiye’ye önyargı

Külahcı’ya göre 2000’lerden itibaren Alman medyasında Türkiye’ye yönelik önyargılı bir dil gelişti.

“Ben Türk tarafının her yaptığı doğrudur demiyorum ama Alman medyasının AK Parti hükümetine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı tavrı çoğu kez ön yargılıydı. Erdoğan’ın Almanya ziyaretlerinde bile ‘neden yemek veriliyor’ diye eleştirdiler. Bu, diplomasiye yakışmaz.”

Türkiye’nin Suriye sınırında oluşturmak istediği güvenli bölgeye yönelik tepkileri de “çifte standart” olarak değerlendirdi:

“Türkiye NATO üyesi bir ülke. Müttefikine silah satmayalım deyip Suudi Arabistan’a, Kuveyt’e satış yapmak mantıksız.”

Medya kendi içinde algı operasyonu üretti

Mustafa Ekşi’nin “Bu süreçte medyayı yönlendiren siyaset miydi?” sorusuna Külahcı şu yanıtı verdi:

“Tepeden gelen bir yönlendirme olduğuna inanmıyorum. Bu tamamen medyanın kendi içindeki algı üretimidir. Ama sonuçları ağır oldu. Alman kamuoyunda Türkler ve Müslümanlar hedef haline geldi.”

İslamofobi ve 11 Eylül sonrası kırılma

Külahcı, Avrupa’daki İslam karşıtlığının dönüm noktası olarak 11 Eylül 2001 saldırılarını gösterdi:

“O güne kadar Alman politikacılar Türklerin diniyle ilgilenmezdi. 11 Eylül’den sonra Müslümanları öcü gibi göstermeye başladılar. Bugün Almanya’da iki kişiden biri Müslümanlara olumsuz bakıyor. Bu tehlikeli bir gidiş.”

“Almanya’da 4,5 milyon Müslüman yaşıyor, üç milyonu Türk kökenli. Bu insanlar bu toplumun parçası. Din özgürlüğü anayasayla güvence altında. Bu toplumu bölmeye çalışmak Almanya’nın kendi geleceğine zarar verir.”

NSU cinayetleri ve 120 yıllık gizlilik

Ahmet Külahcı, NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) cinayetlerinin ardından Türk medyasının dışlanmasını da anlattı:

“Münih’teki dava sürecinde Türk gazetecileri içeri almak istemediler. Gerekçeleri ‘geç başvurdunuz’du. Oysa sekiz Türk öldürülmüştü. Bu rezaletti.”

“Daha vahimi, Hessen eyaletinin dosyaları 120 yıl gizli tutma kararı almasıdır. Bu, hukuk devleti için utanç verici bir karardır. 120 yıl sonra ne suçlu kalacak, ne mağdur.”

Külahcı, cinayetlerin üç kişiyle açıklanamayacağını söyledi:

“Bu olayların arkasında sadece üç kişi yok. Arkada bir yapı, bir sistem vardı.”

Türk medyası ve dijitalleşme dönemi

Külahcı, 1980’lerde Almanya’daki Türk medyasının etkisinin çok büyük olduğunu belirtti:

“Çifte vatandaşlık tartışmalarında Türk basını etkili oldu. Alman makamları Hürriyet ve diğer gazetelerde çıkan haberleri tercüme ettirip ilgili kurumlara gönderirdi. Bugün bu etki kalmadı. Tirajlar düştü, dijital okuma arttı. Türkçe bilenler bile artık gazete okumuyor.”

Türk dernekleri ve birlik eksikliği

Külahcı, 1990’lardan bu yana Türk STK’larının ortak hareket edemediğini söyledi:

“Hamburg’da, Münih’te, Köln’de toplantılar yaptık. ‘Ortak konularda birleşin’ dedik. Ama ideolojik ayrımlar yüzünden birleşemediler. Bugün de durum aynı.”

Türkiye siyaseti ve diaspora üzerindeki etkiler

Türkiye’den gelen politikacıların Almanya’daki Türk medyasına yönelik eleştirilerine değinen Külahcı, “seviyesiz söylemler”in toplumu böldüğünü ifade etti:

“Bir milletvekili ‘buradaki Türk medyası lağım medyası’ dedi. Böyle bir üslup kabul edilemez. Buradaki insanların yeri burası. Türkiye’nin iç çekişmeleri buraya taşınmamalı.”

Göçmenlerin siyasette temsili

Külahcı, Almanya’daki Türklerin siyasal yaşama daha aktif katılması gerektiğini vurguladı:

“Artık 60 yılımızı dolduruyoruz. Bu insanların yeri burası. Partilere katılmalı, aday olmalı, seslerini duyurmalı. Ama partiler hâlâ bu insanlara kapalı. Müslüman bir adayın Hristiyan Demokrat Parti’den dışlanması bunun göstergesidir.”

Libya Konferansı ve Merkel dönemi

Röportajda, Berlin’deki Libya Konferansı da gündeme geldi. Külahcı toplantı için akreditasyon yaptırdıklarını belirterek, “2011’den beri süren savaşı bir günde bitirmek zor ama tarafları aynı masada toplamak önemli bir adım” dedi.

Angela Merkel’in bu toplantıyı Berlin’e taşımasını “riskli ama doğru bir karar” olarak değerlendirdi.

Almanya’nın siyasi geleceği

Külahcı, Merkel sonrası dönemde olası tabloyu şöyle özetledi:

“AFD’nin oy oranı yüzde 13–16 arası. Yeşiller yüzde 23 civarında. CDU/CSU yüzde 27–28. SPD ise ciddi kan kaybediyor. Önümüzdeki dönemde büyük olasılıkla CDU/CSU ile Yeşiller koalisyonu olur. Türkler açısından olumsuz bir tablo beklemiyorum.”

TiviTürk Güncel’deki bu arşiv röportaj, yalnızca bir gazetecinin meslek yolculuğunu değil, aynı zamanda Almanya’daki Türk basınının tarihini, Alman siyasetinde değişen dengeleri ve medya–siyaset ilişkisini belgeleyen önemli bir tanıklık niteliğinde.

Arşiv Haber