Bir devlet kurumunda, bir adam vardı…

Bir devlet kurumunda, bir adam vardı…
Feyzullah Bahçi Yunus Emre Enstitüsü – Eski Almanya Koordinatörü

Bir devlet kurumunda, bir adam vardı…

Adı Feyzullah Bahçi.

Almanya’da Yunus Emre Enstitüsü’nü temsil etti.

Ama gerçekten temsil etti.

Makamla değil, insanlıkla.

Yetkiyle değil, itibarla.

Kurumun kapısını halka açtı.

Berlin’de basın mensuplarını buldu, dinledi.

Gönüllü haber desteği sağlayan gazetecilerle bir araya geldi.

Yunus Emre Enstitüsü’nü tabeladan ibaret olmaktan çıkardı.

Sudan’da…

Makedonya’da…

Enstitünün sıfırdan kuruluşunu bizzat yürüttü.

Görevini bir “kariyer adımı” değil, bir “devlet görevi” olarak gördü.

Sonra?

O kurumun başında bir isim vardı.

Adı: Şeref Ateş.

Ama Şeref’le tek ilişkisi, kimlikte yazıyor olmasıydı.

Hakkında mahkeme kararları, iddialar…

Kuruma gelen değil, koltuğa yaslanan bir yönetim anlayışı.

Ve tabii ki…

Kendine benzemeyeni sistem dışına itme alışkanlığı.

Feyzullah Bahçi…

İşte o dürüst, samimi, halkla ve basınla iç içe yönetici…

O anlayışın kurbanı oldu.

İstifa etmek zorunda bırakıldı.

Onurla geldiği kurumdan, içi ezilerek ayrıldı.

Bugün ne oldu?

O gün “istemiyoruz” dedikleri adamın,

Yaptığı işlerin ne kadar kıymetli olduğu ortaya çıktı.

O gün kenara attıkları yöneticinin,

Aslında kurumun bel kemiği olduğu anlaşıldı.

Ama ne yazık ki…

Feyzullah Bahçi haklı çıktı.

Fakat bu haklılık, hayatında açılan boşluğu kapatmadı.

İşsizliği telafi etmedi.

Haksızlığı geri almadı.

Kurumun vicdanı onun yanında ama sistemi değiştirmedi.

Şimdi soruyorum:

Bu adamın itibarı iade edilecek mi?

Yoksa yine biz utanalım diye susturulacak mı?

Bilin ki:

Bir devletin kurumları ancak ve ancak dürüst insanlar sayesinde ayakta kalır.

Haksızlık üzerine kurulan hiçbir düzen…

Ayakta kalmaz.

Kalıyorsa…

Henüz yıkılma saati gelmemiştir.

Ama gelir.

Ve geldiğinde…

O günün en gururlu adamı yine Feyzullah Bahçi olacak.

İlgili Haber
Yunus Emre Vakfı’nda büyük yolsuzluk davası