Türk biliminsanı Berna Sözen ve ekibinin çalışması erken gebelik kayıplarını önleyebilir mi?

Çalışmalarını Yale Üniversitesi’nde yürüten Türk biliminsanı Berna Sözen ve ekibinin kök hücre kullanarak sperm ve yumurta olmaksızın oluşturduğu erken gelişim dönemini taklit edebilen embriyolar erken gebelik kayıplarının engellenebilmesi yönünde hayati bir adım olarak görülüyor

Türk biliminsanı Berna Sözen ve ekibinin çalışması erken gebelik kayıplarını önleyebilir mi?
Çalışmalarını Yale Üniversitesi’nde yürüten Türk biliminsanı Berna Sözen'in kök hücre kullanarak sperm ve yumurta olmaksızın oluşturduğu erken gelişim dönemini taklit edebilen embriyolar erken gebelik kayıplarının engellenebilmesi yönünde hayati bir adım olarak görülüyor

Bilim dünyasının en prestijli dergilerinden Science’ta geçtiğimiz yıllarda yer alan bir çalışma Türk biliminsanı Berna Sözen’i spot ışıklarının altına taşıdı.

Sperm ve yumurta olmaksızın erken gelişim dönemini taklit edebilen ‘embriyolar’ oluşturmayı başaran Sözen ve ekibinin devam eden çalışması doğum kusurlarının kökenlerinin deşifre edilebilmesine yeşil ışık yakıyor. Çalışmalarını Yale Üniversitesi’nde kendi laboratuvarında yürüten Sözen ve ekibi, bunu kök hücre kullanarak yapıyor.

Döllenme olduktan sonraki ilk üç haftalık dönemi kapsayan çalışmada, bölünen hücreleri tekrar birarada tutacak üç boyutlu bir ortama koyduklarını anlatan Sözen hem Türk basınında hem de Amerika’nın önemli yayın kuruluşlarında bu çalışmaların yapay embriyo üretildiği şeklinde yansıtılmasından şikayetçi.

Sözen, çalışmayı “embriyoyu modelleyen bir sistem” olarak niteliyor.

“Ortamda yapay bir şey yok, hepsi canlı hücreler” diyen Sözen, o hücreleri yeniden yapılandırdıklarını söylüyor ve etik olarak hücrelerle çalışmanın çok daha kabul edilebilir olduğunu belirtiyor.

Özellikle yapay et, hayvanların klonlanması gibi haberler etik tartışmalara yol açtığı için bu çalışmanın doğru tanımlanması gerekliliğine işaret eden Sözen, “‘Sentetik yaşam oluşturuluyor, yumurta olmadan insanlar gelişebilecek’ gibi algılar burada da oldu” diyor.

“Araştırdığımız dönem gebeliğin izleyemediğimiz dönemleri, embriyo gelişiminin izleyemediğimiz dönemleri” diyen Sözen, bu nedenle de çalışmalarının bilim için de çok önemli bir yeri olduğuna dikkat çekiyor, "Bu dönemde genetik olarak neler yanlış gidiyor, hücreler birbirleriyle nasıl iletişim halinde?’ gibi sorulara yanıt arandığını hatırlatan Sözen, “Dolayısıyla hücrelerle yaptığımız araştırmaların etkisi çok büyük bir düzeyde. Daha önce hiç bilinmeyen genetik faktörleri veya morfoloji olarak bile bu hücreler nasıl biraraya geliyor, nasıl gelişiyor, bunları inceleyebiliyoruz" diyor.

Berna Sözen, embriyoyu “insanın kara kutusu” olarak tanımlıyor ve gebeliğin bu döneminin ultrasonla görülebilmesinin, neden tutunma olmadığının yani gebeliğin neden devam etmediğinin anlaşılmasının zor olduğunu ifade ediyor. İşte bu yüzden de Sözen'e göre kara kutunun deşifre edilmesi, düşüklerin önüne geçilebilmesi, yani erken gebelik kayıplarının engellenebilmesi yönünde hayati bir adım olarak görülüyor.

Sözen, “Gebeliği daha ne kadar sağlıklı bir hale getirebiliriz, embriyonun gelişiminin doğru olması için daha ne kadar yardımcı olabiliriz? Bu araştırmaların temel amacı bu” diye de ekliyor.

Kısırlığın altında yatan faktörlerin çeşitliliğine dikkat çeken Berna Sözen, çalışmalarının kısırlığa çare olacağı gibi şemsiye bir ifade kullanmaktan çekiniyor ama embriyo gelişiminden kaynaklanan, rahme tutunma döneminden kaynaklanan problemlerin anlaşılmasına ve çözümüne katkı sağlayabileceğine inanıyor.

Özlem Tınaz