Bir Televizyon Yarışmasından Mezarlığa
Bir Televizyon Yarışmasından Mezarlığa: Şöhret, Çürüme ve Bir Toplumun Sessiz Çığlığı
Televizyon ekranlarında “Bu Tarz Benim” adlı bir yarışma programıyla tanınan Nihal Candan’ın hayatı, magazin başlıklarının ötesinde çok daha derin bir çöküşün temsilidir. Gülnihal Candan’ın 30 yaşında, 29 kiloya düşerek anoreksiyadan hayatını kaybetmesi yalnızca kişisel bir trajedi değil, toplumsal bir çürümenin göstergesidir. Bu ölüm, bir kadının medyanın ve toplumun dayattığı ölçülerde var olma savaşında kaybetmesinden ibaret değildir. Aynı zamanda, şöhretin çarpık tanımı, sosyal medya ilahlaştırması ve yargısız infaz kültürüyle yoğrulmuş bir toplumun kendine tuttuğu karanlık aynadır.
Şöhretin Yeni Tanımı: Tanınmak, Ne Pahasına Olursa Olsun
2000’li yılların sonlarından itibaren, Türkiye’de şöhret olmak için yetenek değil, görünürlük yeterli hale geldi. Sosyal medya algoritmaları ve reality şovlar, içerik değil sansasyon üretti. Nihal Candan ve kardeşi Bahar Candan, bu sistemin erken kullanıcılarıydı. Moda yarışmalarında kışkırtıcı tavırlarıyla öne çıkarken aslında ne kadar yalnız, kırılgan ve korunmasız olduklarını kimse görmek istemedi.
Programlar reyting aldı, isimleri etiket oldu, paylaşımları tıklandı. Ama gerçekte bu genç kadınlar, kameraların dışında bir hayatı hiç kuramadılar. Şöhret oldular ama tanınmadılar. Takip edildiler ama sevilmediler. Alay edildiler ama korunmadılar.
Cezaevi, Anoreksiya ve Yok Oluş
2023’te kara para aklama ve dolandırıcılık suçlamalarıyla tutuklanmaları, medya için altın tepside bir gündemdi. Henüz hüküm giymemiş, adil yargılanmaları tamamlanmamış iki genç kadın aylarca linç kültürüne maruz kaldı. Cezaevinde ise şöhretin şatafatı değil, devletin soğuk duvarlarıyla baş başa kaldılar. Nihal Candan burada anoreksiya nervoza teşhisi aldı; açlıkla bedenini, stresle ruhunu tüketti.
Kilosu 29 kiloya kadar düşerken ne sağlık sistemi, ne medya, ne de adalet mekanizması “yardım” çağrısını duyabildi. Çünkü o bir “fenomen”di. Alaya alınması serbestti. Etiketlenmesi kolaydı. İnsanlaşması ise kimsenin işine gelmiyordu.
Toplumsal Sorumluluk Nerede Başlar?
Bu ölümün sorumlusu yalnızca hastalık, yalnızca cezaevi koşulları ya da yalnızca yargı değil. Bu ölüm, kolektif bir kayıtsızlığın, dijital taşlamanın, medya açlığının ve estetik dayatmanın birleşik sonucudur.
Bu bir bireysel çöküş değil, toplumsal bir göçüktür.
Nihal Candan, bir toplumun “güzel”, “eğlenceli”, “çılgın”, “hafif”, “zengin” olmak için nelere razı gelebileceğinin somut örneğidir. Onu izlerken alkışladık, sonra yargıladık, sonra unuttuk. Ve o yalnızca ekranlardan değil, hayattan da sessizce kaydı gitti.
Bu ölüm; gençliği, kadınlığı, görünürlüğü ve kırılganlığı tüketen sistemin iflas ilanıdır. Eğer bu ülkede hâlâ bir vicdan kırıntısı kaldıysa, Nihal Candan’ın mezar taşında yazmasa da kalbimize kazınması gereken şu cümleyi hatırlamalıyız:
“Sistem beni yuttu. Siz sadece izlediniz.”