Türkiye’nina Berlin’deki Düşünce Diplomasisi: SETA Berlin Koordinatörü Zafer Meşe ile Arşiv Röportajı

Berlin’deki SETA Koordinatörü Zafer Meşe, Türkiye–Almanya ilişkilerinde “megafon diplomasisinin” sona erdiğini, Türkiye’nin artık sadece sahada değil, fikir üretiminde de güçlü bir aktör olduğunu söyledi. Meşe, Almanya’da yıllardır tek taraflı yürüyen Türkiye tartışmalarına karşı “bilimsel bilgiyle cevap veriyoruz” dedi.

“Türkiye artık eski Türkiye değil”

TiviTürk Güncel programı, 2 Şubat 2020 tarihinde Berlin’den özel bir söyleşiye imza attı. Gazeteci Mustafa Ekşi’nin konuğu olan Zafer Meşe, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) Berlin Koordinatörü olarak Türkiye’nin Avrupa’daki düşünsel temsilini, Türkiye–Almanya ilişkilerinin dinamiklerini ve düşünce kuruluşlarının önemini anlattı. Röportaj, Türkiye’nin “yumuşak gücü”nü düşünce üretimi üzerinden tanımlayan kapsamlı bir kayıt olarak arşivlerdeki yerini aldı.

Düşünce kuruluşu geleneği ve SETA’nın yapısı

2005 yılında Ankara merkezli olarak kurulan SETA, Türkiye’nin siyaset, dış politika, ekonomi, hukuk ve toplum alanlarında bilgi üretmek amacıyla oluşturduğu en etkin düşünce kuruluşlarından biri.

Meşe, kurumun yapısını şöyle özetliyor:

“SETA, 10 birimden oluşan bir araştırma yapısına sahip. Dış politika, Avrupa araştırmaları, enerji, insan hakları ve hukuk gibi alanlarda uzman ekiplerle çalışıyor. Türkiye dışında Kahire, Washington, Brüksel ve Berlin’de temsilciliklerimiz var. Biz Berlin’de Türkiye’nin Avrupa’daki entelektüel temsilini üstleniyoruz.”

Vakfın misyonu, bağımsız ve bilimsel bilgi üretmek. Meşe, SETA’nın devletle ilişkisi konusunda sıkça dile getirilen eleştirileri açıkça yanıtlıyor:

“Statüsü gereği bir vakıf olduğumuzdan hukuken bağımsızız. Hükümetin bizim üzerimizde bir baskısı yok. Biz bilimsel bilgi üretiriz; o bilginin nasıl kullanılacağı, karar alıcıların takdirindedir.”

Zafer Meşe kimdir? Bonn’dan Berlin’e uzanan bir kariyer

1971 doğumlu olan Meşe, Almanya’nın Batı kentlerinden Bonn’da siyaset bilimi eğitimi aldı. Üniversite sonrası, Almanya Federal Meclisi’nde (Bundestag) Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) grubunda dış ve güvenlik politikaları alanında uzman olarak yedi buçuk yıl görev yaptı.

CDU’nun önemli ismi Ruprecht Polenz’in danışmanlığını yürüttü. Ardından özel sektöre geçti; Frankfurt Havalimanı’nı işleten uluslararası şirkette ve daha sonra TAV Havalimanları’nda Brüksel–Berlin hattında kamu diplomasisi ve lobi faaliyetlerini yönetti.

Meşe, “Yedi yıl özel sektörde çalıştıktan sonra kendi danışmanlık şirketimi kurmuştum. SETA’dan teklif gelince yeniden kamu düşünce alanına döndüm” diyor.

Berlin’de “yorum üstünlüğü” mücadelesi

SETA Berlin’in kuruluş amacı, Türkiye’nin Avrupa’daki anlatısında eksik kalan boyutları tamamlamak. Meşe’ye göre Almanya’da Türkiye’ye dair kamuoyu, yıllardır tek taraflı bir “yorum üstünlüğü”ne sahip:

“İslam, Türkiye, Cumhurbaşkanımız, 15 Temmuz veya FETÖ gibi konularda Almanya’da hep aynı merkezden çıkan yorumlar var. Türkiye’nin rasyonel tezleri bu tartışmalara girememiş. Biz SETA Berlin olarak bu dengeyi kurmak istiyoruz.”

Meşe, Berlin’deki görevinin yalnızca Türkiye’yi savunmak değil, bilimsel bilgi üretimiyle yanlış algıları düzeltmek olduğunu vurguluyor.

“Biz Türk toplumunu temsil etmiyoruz, ama Türkiye’nin meselelerini bilimsel düzlemde anlatıyoruz. Buradaki muhataplarımız arasında Alman düşünce kuruluşları, federal bakanlıklar, parlamenterler ve medya temsilcileri var.”

Megafon diplomasisi”nin sonu

2015–2018 döneminde Türkiye–Almanya ilişkilerinde yaşanan gerilimleri hatırlatan Meşe, bu süreci “megafon diplomasisi” olarak nitelendiriyor.

“Siyasetçiler birbirlerine medya üzerinden yanıt veriyordu. Biz bu döngüyü kırmak istedik. Artık çoğu konuyu doğrudan, diplomatik kanallarda tartışıyoruz. Bu, iki ülke ilişkileri açısından büyük kazanımdır.”

Bu yaklaşımın, Türkiye’nin dış politika vizyonunun Almanya’da daha rasyonel biçimde anlaşılmasını sağladığını belirtiyor.

“Türkiye artık sadece Avrupa Birliği kapısında bekleyen bir ülke değil. Bölgesel bir güç ve küresel aktör. Almanya bunu kabul etmekte zorlanıyor ama bu bir geçiş süreci.”

Libya krizi ve Berlin Konferansı

2020 yılının başında Almanya’da düzenlenen Berlin Konferansı, Libya krizine çözüm arayışında dönüm noktasıydı.

Meşe, bu sürecin perde arkasını şu sözlerle anlatıyor:

“Nisan 2019’da Hafter, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne saldırdı. Rusya’nın desteğiyle krizi derinleştirdi. Avrupa, üç nedenle endişelendi: göç akını, enerji tedariki ve radikalleşme riski.”

Türkiye’nin sahada meşru hükümete destek verdiğini, Rusya ile birlikte ateşkes sürecini fiilen sağladığını hatırlatan Meşe, Almanya’nın “masada kalan ama sahada olmayan” konumuna dikkat çekti.

“Artık dünyada krizleri çözen kurumlar değil, risk alan ülkeler. Türkiye de bu yeni dönemin aktif aktörlerinden biridir.”

Fransa ile rekabet ve Akdeniz hattı

Fransa’nın Türkiye’ye yönelik eleştirilerini “siyasi hesaplaşma” olarak gören Meşe, bu tutumun kökeninin Afrika ve Akdeniz’deki nüfuz mücadelesine dayandığını belirtiyor:

“Fransa, Afrika’daki eski sömürge alanlarında Türkiye’nin yükselişini tehdit olarak görüyor. Cezayir’den Libya’ya kadar Türkiye’nin etkinliği Fransa’yı rahatsız ediyor. YPG/PKK temsilcilerini Elysee Sarayı’nda ağırlamaları da NATO ruhuna aykırı.”

Almanya’daki Türk okulları tartışması

2019 sonunda gündeme gelen Türk okulları meselesine değinen Meşe, SETA Berlin olarak bu konuda bir perspektif raporu hazırladıklarını söylüyor:

“Köln, Frankfurt ve Berlin’de açılması planlanan okulların siyasi boyutuna baktık. Almanya’da eğitim eyaletlerin yetkisinde. Dolayısıyla muhatap federal hükümet değil. Bu, diplomatik olduğu kadar toplumsal bir konu.”

Meşe’ye göre asıl mesele, Türk toplumunun Almanya’daki kalıcılığını doğru bir eğitim modeliyle desteklemek:

“Biz artık bu ülkede kalıcıyız. Çocuklarımızın hem Alman müfredatından kopmaması hem de Türkçe’yi, tarihi ve kültürünü unutmaması gerekiyor.”

Aşırı sağ tehdidi ve derin devlet uyarısı

NSU cinayetleri sonrası Alman devlet kurumlarındaki ırkçı ağlara dikkat çeken Meşe, konuyu açıkça dile getirdi:

“Orduda, iç istihbaratta, polis teşkilatında aşırı sağ yapılanmalar büyüyor. Berlin’de 16 polis yargılanıyor ama bu sadece görünen kısmı. KSK özel kuvvetlerinde bile derin yapılanmalar var. NSU dosyalarının 120 yıl gizlenmesi ciddi bir sorun.”

Bu durumu “kurumsal ırkçılık” olarak niteleyen Meşe, Almanya’nın kendi iç güvenlik sisteminde tehlikeli bir kayma yaşadığına inanıyor.

Medya raporu tartışması ve SETA’nın duruşu

2019’da yayımlanan ve Avrupa’daki Türk medyasını inceleyen SETA Medya Raporu, hem Türkiye’de hem Almanya’da tartışma yaratmıştı.

Meşe, bu raporun yazım sürecinde yer almadığını belirterek şeffaf bir açıklama yaptı:

“Rapor açık kaynaklardan hazırlanmıştı ama ben olsam o şekilde yazmazdım. Böyle bir çalışmayı devlet kurumuna iç rapor olarak sunardım, kamuoyuna açık etmezdim. Buna rağmen eleştirilerden kaçmıyoruz, mücadeleye devam ediyoruz.”

Yeni dönemin hedefi: Düşünce diplomasisi

Avrupa’da 120’den fazla düşünce kuruluşu bulunduğunu hatırlatan Meşe, SETA’nın bu alanda güçlü bir vizyona sahip olduğunu belirtiyor:

“Katar ve Libya gibi ülkelerde işbirlikleri yapıyoruz. 120’ye yakın araştırmacımız var. Çok birikimli bir kadro. SETA’nın uluslararası görünürlüğü artıyor. Küresel ağ kurma hedefinden şaşmıyoruz.”

Türkiye’nin artık sadece ulusal değil, küresel ölçekte fikir üreten bir ülke olduğunu söyleyen Meşe, röportajı şu sözlerle noktalıyor:

“Bizim görevimiz Türkiye’nin aklını ve vizyonunu temsil etmek. Türkiye artık eski Türkiye değil; masada da sahada da güçlü.”

Türkiye’nin Avrupa’daki akıl merkezi

Gazeteci Mustafa Ekşi, program sonunda Türkiye’nin düşünce üretimi konusundaki gecikmesini hatırlatarak şu değerlendirmede bulundu:

“Hiç kimse durup dururken başarıya ulaşmaz. Çalışırsanız, üretirseniz, destek verirseniz her kurum kendi içinde büyür. Türk dünyası da bunu hak ediyor.”

Zafer Meşe ise teşekkür konuşmasında SETA’nın Türkiye’nin düşünsel gücünü temsil ettiğini vurguladı:

“Biz Berlin’de yalnızca Türkiye’nin sesi değil, aklıyız. Bilimsel bilgiyle hem Türkiye’ye hem Almanya’ya katkı sunmak istiyoruz.”

Program, Meşe’nin “Türkiye artık eski Türkiye değil” sözüyle sona erdi. Bu röportaj, yalnızca bir televizyon söyleşisi değil; Türkiye’nin düşünce üretimi temelli dış politika anlayışının Avrupa’daki yansıması olarak tarihe geçti.