“Sessiz Körlük Uyarısı” – Berlin’de Prof. Dr. Çağlar’dan Göz Sağlığına Dair Hayati Mesajlar
Türk-Alman İş İnsanları Derneği’nde “Göz ve Hakikat” Konferansı: Prof. Dr. Çağatay Çağlar’dan Bilim, Sanat ve Yaşam Üzerine Derin Bir Anlatı
Berlin – Türk-Alman İş İnsanları Derneği (TDU Berlin), görmenin yalnızca biyolojik değil, felsefi ve manevi bir süreç olduğunu anlatan özel bir konferansa ev sahipliği yaptı. Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Çağlar, “Görmenin Bilimsel ve Manevi Boyutu” başlıklı sunumunda, gözün hem tıbbın hem de insan varoluşunun merkezinde yer aldığını vurguladı.

“Göz, dünyayı anlamanın ilk kapısıdır”
Berlin’deki etkinliğe çok sayıda iş insanı, akademisyen ve sağlık profesyoneli katıldı.
Prof. Dr. Çağlar konuşmasına şöyle başladı:
“Göz, dünyayı algılamamızın yüzde 80’ini sağlar. Ancak görmek sadece ışığın retinaya düşmesi değil; fark etmek, anlamak ve idrak etmektir.”
Gözün karmaşık yapısını anlatan Çağlar, “Henüz hiçbir optik sistem, insan gözünün derinlik ve renk algısına yaklaşamadı. Yine de göz bazen gerçeği değil, görmek istediğini görür” diyerek görsel algının sınırlı doğasına dikkat çekti.
Körlüğün paradoksu: “Görmeyen beynin en aktif bölgesi”
Fonksiyonel MR araştırmalarından örnekler veren Çağlar, beynin görme merkezinin, kör bireylerde bile aktif olduğuna dikkat çekti:
“Bu, insan beyninin inanılmaz adaptasyon yeteneğini gösteriyor. Görmeyen insanlarda diğer duyuların güçlenmesi, beynin kendini yeniden organize etmesinden kaynaklanıyor. Yani beyin, ışık olmasa bile anlam üretmeyi sürdürüyor.”

Salona dönerek sordu:
“Dünyaya sadece gözle bakmak yetmez mi gerçekten? Bazen hakikati görmek için göz değil, farkındalık gerekir.”
Sanatın tıbbî yüzü: Van Gogh ve Monet
Prof. Dr. Çağlar, konuşmasının orta bölümünde sanat tarihine uzanarak görme bozukluklarının sanatçılar üzerindeki etkisini anlattı.
“Van Gogh’un resimlerindeki sarı tonlar, kullandığı kalp ilacının yan etkisiydi. Görme algısındaki bu değişiklik, onun dünyayı sarı bir sisin içinde resmetmesine neden oldu. Monet de katarakt geliştikten sonra renkleri kaybetti; ‘Japon Köprüsü’ tablosunu yeniden çizdiğinde tüm renkler sarıya dönmüştü.”
Bu örnekleri hatırlatarak şunu söyledi:
“Göz hastalığı bile sanatı biçimlendirebilir. Renk algımız bile tıbbi, sanatsal ve ruhsal bir bütündür.”
“Katarakt artık kader değil”
Kataraktın “ışığın önündeki perde” olduğunu belirten Çağlar, modern tıbbın ulaştığı noktayı şöyle özetledi:
“Eskiden katarakt körlüğe yol açardı. Bugün birkaç dakikalık bir işlemle saydam lens takılarak tamamen tedavi edilebiliyor. Artık trifokal yani üç odaklı akıllı lenslerle hem uzak hem yakın net görüş sağlanabiliyor. Teknoloji, insanın dünyayı yeniden görmesini sağlıyor.”
Lazer ve akıllı lenslerle yeniden görme
“Miyop, hipermetrop ve astigmat gibi kırma kusurları artık lazerle düzeltilebiliyor” diyen Çağlar, PRK, LASIK ve SMILE yöntemlerinin temelini anlattı:
“Bu yöntemlerde kornea yeniden şekillendirilir. Işık doğru noktaya odaklanır. Doğru hasta seçimi yapıldığında başarı oranı yüzde yüze yakındır. En önemli kriter, teknoloji değil hekim-hasta uyumudur.”
Ardından bir hasta hikayesini paylaştı:
“On beş yıldır gözlük takan bir tenis hakemi ameliyat sonrası bana ‘Dünya gerçekten hep bu kadar net miydi?’ diye sordu. Bu sadece bir operasyon değil, yeniden aydınlanmadır.”

Şaşılık ve Atatürk örneği: “Bir kaymanın ardındaki vatan hikâyesi”
Konuşmanın bir bölümünde şaşılık (strabismus) konusuna değinen Çağlar, özellikle çocuklarda erken teşhisin önemini vurguladı:
“Göz kaymaları küçük yaşta fark edilmezse kalıcı görme tembelliğine neden olabilir. Bu da meslek seçimini, hatta algı dünyasını etkiler. Çocukta genellikle içe kayma, hipermetropiye bağlıdır ve gözlükle düzeltilebilir.”
Tarihsel bir örnekle açıklama yaptı:
“Mustafa Kemal Atatürk’ün sol gözü, Trablusgarp Savaşı sırasında kireç parçası isabet etmesi sonucu hafif dışa kaymıştır. Bu, hem bir travmanın hem de vatan savunmasının izidir.”
Glokom: “Sessiz körlük”
Prof. Dr. Çağlar, konuşmasının son bölümünde glokom (göz tansiyonu) hastalığına dikkat çekti.
“Glokom, en sinsi göz hastalığıdır. Belirti vermeden ilerler, hastalar yıllarca fark etmez. Hatta bir hekim ya da öğretmen bile kendinde bunu göremeyebilir.”
Yakın zamanda yaşadığı iki olayı anlattı:
“Geçen hafta 75 yaşında bir hekim geldi, birkaç ay önce de bir öğretmen. Her ikisinin de bir gözü görmüyordu. O kadar farkında insanlarda bile hastalık sessizce ilerlemişti.”
Çağlar, bu nedenle erken tanının hayati olduğunu vurguladı:
“Glokomun %90’ını hekim muayenesinde fark ediyoruz. Ailede varsa 40 yaşından sonra, yoksa en geç 50’den itibaren her iki yılda bir, 60’tan sonra ise yılda bir kez kontrol şart. Genelde tedavi göz damlasıyla yapılabiliyor. Ama geç kalınırsa geri dönüşü yok.”
“Görmek, bakmak değildir; fark etmektir”
Sunumun sonunda Mevlana’nın Mesnevi’sinden bir beyit ekranda belirdi:
“Bu denizde can balıkları çoktur. Sen göremiyorsun şapşal, çünkü körsün.
O balıklar sana çarpıp durur, açıkça görmek için aç gözünü.”
Çağlar, alkışlar arasında konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
“Göz, insanın ışığa açılan kapısıdır. Işığı görmek yetmez; anlamı görmek gerekir. Görmek, bakmak değildir — fark etmektir.”
Bilim, sanat ve insanın ışığı
Türk-Alman İş İnsanları Derneği’nde gerçekleşen etkinlik, bilimsel olduğu kadar insani yönüyle de iz bıraktı.
Dernek yöneticileri, sunum sonunda Prof. Dr. Çağlar’a teşekkür plaketi sundu. Katılımcılar, “bilimle maneviyatın bu kadar uyumlu anlatıldığı bir etkinliği uzun zamandır izlememiştik” sözleriyle memnuniyetlerini dile getirdi.
Gözden kalbe uzanan bir farkındalık
Prof. Dr. Çağatay Çağlar’ın Berlin’deki bu sunumu, yalnızca tıbbi bir anlatı değil; görmenin, hissetmenin ve farkında olmanın insanlık serüvenindeki yerini hatırlatan bir dersti.
Türk-Alman İş İnsanları Derneği’nin salonunda yankılanan bu söz, etkinliğin ruhunu özetledi:
“Göz sadece bir organ değil, anlamı görebilen bir aynadır.”

Berlin’deki Türk-Alman İş İnsanları Derneği’nin (TDU) düzenlediği “Görmenin Bilimsel ve Manevi Boyutu” başlıklı toplantıya yoğun katılım oldu. Katılımcılar salonda Prof. Dr. Çağatay Çağlar’ı ilgiyle dinledi.
TDU Yönetim Kurulu Başkanı Remzi Kaplan, Prof. Dr. Çağatay Çağlar’a bilgilendirici sunumu için teşekkür plaketi takdim etti. Moderatörlüğü Serap Yılmaz üstlendi.