2008 yılında yayımlanan “Yeni Türkiye Cumhuriyeti: Bir İslam Devletinin Yükselişi”, eski CIA analisti ve Ortadoğu uzmanı Graham E. Fuller’ın Türkiye’nin siyasi geleceğine dair kapsamlı ve iddialı öngörüler sunduğu bir analiz kitabıdır. Kitap kaleme alındığında Türkiye henüz AK Parti iktidarının ilk dönemlerini yaşıyor, Avrupa Birliği ile müzakereler sürüyor, dış politikada “komşularla sıfır sorun” vizyonu yeni yeni şekilleniyordu. Henüz Gezi Parkı protestoları, 15 Temmuz darbe girişimi, başkanlık sistemi ya da anayasa değişiklikleri gündemde bile değildi. Dolayısıyla Fuller’ın 2008’de ortaya koyduğu analizler, 2010’lar ve 2020’lerde yaşanacak siyasi dönüşümleri öngörmesi açısından oldukça dikkat çekicidir.
2008’in Türkiye’si: Değişimin Eşiğinde Bir Ülke
Fuller kitabını yazdığında Türkiye Batı ittifakının sadık bir üyesi, laik sistemin hâkim olduğu, AB üyeliğini hedefleyen bir ülke olarak tanımlanıyordu. Ancak aynı dönemde, AK Parti’nin iktidarıyla birlikte Kemalist devlet yapısının sınırları zorlanmaya başlanmış, ordu-siyaset dengesi kırılganlaşmıştı. Yargı vesayeti, başörtüsü yasağı, 367 krizi gibi konular üzerinden rejim tartışmaları gündemdeydi. Fuller, tam da bu kırılma anında Türkiye’nin rotasını yorumlamaya çalıştı.
Kitaptaki Öngörüler
Fuller’a göre Türkiye, artık sadece Batı’nın çıkarlarını gözeten bir ülke değil; kendi tarihsel ve kültürel kimliğiyle uyumlu, İslam dünyasında merkezi bir aktör olmaya adaydı. Kitapta şu temel öngörüler yer alıyordu:
• Türkiye dış politikada Batı’dan bağımsızlaşacak, çok kutuplu ilişkiler geliştirecek.
• İslami kökleri olan siyaset, sistem içinde daha fazla meşruiyet kazanacak.
• Kemalist elitlerin etkisi azalacak; yeni bir toplumsal ve siyasi merkez oluşacak.
• Yeni bir anayasa veya rejim değişikliği gündeme gelebilecek.
• Türkiye, Batılı liberal modelin dışına çıkarak kendi demokratik modelini yaratacak.
Bu öngörüler, 2008’deki siyasi iklimde cesur ve tartışmalıydı. Ancak sonraki yıllarda yaşanan gelişmeler bu analizleri daha anlamlı hale getirdi.
2025’ten Geriye Bakış: Ne Kadar Gerçekleşti?
Bugün Türkiye, Graham Fuller’ın çizdiği çerçevenin birçok yönüyle örtüşen bir noktada duruyor:
• 2011 sonrası Arap Baharı sürecinde Türkiye, Orta Doğu’da daha aktif ve iddialı bir aktör haline geldi.
• 2017 referandumu ile parlamenter sistem sona erdi, başkanlık sistemine geçildi. Bu, kitabın yazıldığı dönemde dile getirilen “rejimsel dönüşüm”ün en somut karşılığıdır.
• Laik-Kemalist devlet anlayışının yerini, daha muhafazakâr ve İslamî referansları ön planda olan bir devlet yapısı aldı.
• AB süreci rafa kalktı, Türkiye; Rusya, Çin ve Körfez ülkeleriyle derinleşen ilişkiler kurdu.
• Diyanet’in genişleyen etkisi, eğitimde ve kamu dilinde dinî referansların artışı, Fuller’ın “İslam ile barışık devlet” öngörüsünü destekledi.
Ancak bu değişimlerin niteliği, Fuller’ın varsaydığı demokratikleşme yönüyle her zaman örtüşmedi. Kitapta Türkiye’nin İslamî kimliğiyle daha çoğulcu ve katılımcı bir demokrasi inşa edeceği umuluyordu. Gerçekte ise son on yılda demokratik gerileme, ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve kuvvetler ayrılığının zayıflaması gibi gelişmeler yaşandı.
Zamanlaması Cesur, İçeriği Tartışmaya Açık Bir Kehanet
2008’de kaleme alınan “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”, zamanının çok ötesinde analizler barındıran, bugünkü Türkiye’yi anlamak için hâlâ güncelliğini koruyan bir metindir. Fuller, Türkiye’nin sadece politik yönelimlerini değil, toplumsal fay hatlarını, kimlik dönüşümünü ve kurumsal yapısını da uzun vadeli bir perspektifle değerlendirmiştir.
Aradan geçen 17 yılda, Fuller’ın öngördüğü rejim değişikliği ve anayasal dönüşüm gerçekleşmiş; Türkiye’nin dış politika ekseni kaymış; laikliğin sınırları yeniden çizilmiştir. Fakat bu dönüşümün niteliği, onun öngördüğü gibi “liberal İslamcı bir demokrasi” değil; daha çok “merkezileşmiş, güvenlik odaklı ve pragmatik” bir yapıya evrilmiştir.
Graham E. Fuller, Türkiye’nin geleceğini görmekte büyük ölçüde başarılı olmuş; ancak gördüğü geleceğin ne kadar özgürlükçü olacağına dair beklentisi tarih içinde farklılaşmıştır.