Erdoğan“ „Batılıların baş düşmanı“ kitabı çıktı.

Alman Medyasının Erdoğan'a Yönelik Sistematik Düşmanlaştırma yöntemleri „Erdoğan“ kitabında anlatıldı.

Erdoğan“ „Batılıların baş düşmanı“ kitabı çıktı.
Erdoğan: Batı'nın Baş Düşmanı
Erdoğan“ „Batılıların baş düşmanı“ kitabı çıktı.
Erdoğan“ „Batılıların baş düşmanı“ kitabı çıktı.

Alman medyasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sistematik düşmanlaştırma yöntemleri, “Erdoğan: Erzfeind des Westens” adlı kitapta anlatıldı.  

AKP'nin iktidarının ilk yılından itibaren içeride işinin kolay olmayacağı sinyalleri verilirken, dışarıda da büyük bir kafa karışıklığı yaşandı. Bazı Batı medyası, Erdoğan'ı Türkiye için bir fırsat olarak tanımlarken, çoğu Türkiye'nin başında dindar bir adamın olmasından büyük rahatsızlık duydu. “Ya Erdoğan Türkiye'yi bir din devletine dönüştürürse? Ya Erdoğan toplumun dini reflekslerini güçlendirirse? Ya Erdoğan Batı'ya sırtını dönerse?” Batı için Erdoğan'ın dindar kimliğiyle ilgili sorunlar vardı, ancak nihayetinde önceki üst düzey siyasetçiler gibi kontrol edilebileceği düşünülüyordu.

Batı'da Erdoğan göreve geldikten sonra Türkiye'nin muhafazakar bir İslam devleti olarak Doğu'ya yöneleceğini düşünenler yanıldı. Erdoğan, daha göreve geldiği ilk günlerde hedefinin AB olduğunu ilan etmişti. Avrupa Birliği'ne tam üye olma niyetini açıkladığında, Erdoğan gerekli tüm adımları atacağı ve tüm reformları hızla hayata geçireceği konusunda güvence vermişti. Türkiye, AB'ye tam üyelik müzakerelerinin yeniden başlamasının ardından açılan fasıllarda talep edilen reformları aşamalı olarak hayata geçirdikçe, Batı'nın Erdoğan ve AKP'ye ilişkin endişeleri de boşa çıktı. 

AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik umut ve övgü dolu pek çok haber yayınlayan Alman medyası, 2008 yılından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müesses nizama itiraz etmesi ve dillendirilmesi istenmeyen meselelere parmak basması sebebiyle tam tersi bir tutum sergilemeye başladı. Peki, bu dönüşün sebebi neydi? 2003-2008 yılları arasında devrimci, ileri görüşlü, güçlü, istikrarlı, kararlı, karizmatik ve reformist olarak övülen bir kişi, 4-5 yıl gibi kısa bir süre sonra nasıl hedef haline geldi ve tehdit olarak görülmeye başlandı? Alman siyasetinin tutumunu anlamak için Alman basınına bir göz atmak çoğu zaman yeterlidir. Satır aralarını okumak ve belli bir arka plan bilgisine sahip olmak son derece önemlidir.

10 yıllık uluslararası STK'larda kazandığı tecrübe ve 8 yıllık Berlin Basın Müşavirliği sürecindeki gözlemlerini kaleme aldığı kitapta okuyuculara sunan Refik Soğukoğlu, yalın bir anlatım tarzı ile herkesin kolayca anlayabileceği şekilde Alman kamuoyunun dikkatine sunuyor. Refik Soğukoğlu’na böyle bir kitap yazma ihtiyacı hissetmesinin sebebini sorduğumuzda, Alman kamuoyunun özellikle belirli konular ve kişiler hakkında toplu bir şekilde hareket ettiğini ve alternatif bir haber kaynağı bulunmaması nedeniyle istenilen algının kamuoyunun zihnine kolayca yerleştirildiğini ifade etti. Böylelikle, istenilen kişiler iyi, istenilmeyen kişiler ise kolayca düşman olarak kamuoyunun önüne atılıyor. Soğukoğlu, tam da bu sebepten somut örneklerle olaylar ve kişiler hakkındaki sistematik dezenformasyonun nasıl yürütüldüğünün Alman kamuoyu tarafından bilinmesinin önemli olduğunu belirtti. Ayrıca kitapta, Alman medyasında etik kuralların kişilere ve olaylara göre nasıl yeniden yorumlandığını ve hatta göz ardı edildiğini Alman kamuoyuna göstermek amacıyla bu kitabı yazdığını söyledi.

Kitabın ilk anda sert bir başlık gibi duyulması hakkında sorduğumuz soruya Soğukoğlu, “Kitabın başta Alman kamuoyu olmak üzere Batılılara yönelik yazıldığı unutulmamalı. Ayrıca bu başlık benim değil batı medyasının ve siyasetinin kendi kamuoyuları ve batı siyaseti üzerinde oluşturmak istedikleri bir algı. Yani onların söylemi. Bu sebepten kitap için seçtiğim başlık, onların ilk bakışta ilgisini çekmeliydi. Aksi takdirde bir ‘Erdoğan Propaganda Kitabı’ olarak algılanıp okuma zahmetine bile katlanmazlardı. Ayrıca bu kitap zaten oluşturulmak istenen „düşman Erdoğan“ algısının ne denli kirli yöntemlerle hayata geçirilmeye çalışıldığını ortaya koyuyor. Kitabın başlık seçimi tamamen stratejik diyebilirim” dedi.

Yazar Refik Soğukoğlu'na sorduğumuz bir diğer soru:

Kitabınızda, 2002 ile 2008 yılları arasında Erdoğan’ın Batı tarafından övülen bir liderken, daha sonraki süreçte neden Batı tarafından bir tehdit olarak görülmeye başlandığını detaylı şekilde anlatıyorsunuz. Özellikle Alman medyasının bu süreçteki rolüne vurgu yapıyorsunuz. Sizce bu dönüşüm, Erdoğan’ın iç politikadaki değişimlerinden mi kaynaklandı, yoksa Batı’nın çıkarlarına ters düşen adımlar mı atıldı? Bu süreci daha iyi anlamak için hangi kritik olaylara bakmalıyız?

Soğukoğlu, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: "Tek taraflı değerlendirme yapmak doğru olmaz. Bunun hem iç hem de dış politika sebepleri var. Öncelikle bilinmesi gereken en önemli husus, Türkiye’nin bölgesel bir güç ve tam bağımsız olması Batı’nın istediği bir şey değil. Bu sebepten, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde gerek Türkiye’nin içerideki kalkınma hamleleri, gerekse de dış politikadaki etkinliğini artırması Batı tarafından öngörülmeyen ve istenmeyen bir durumdu. Türkiye’nin beklenenden fazla büyümesi ve bölgesel güç haline gelmesi, bu bölgede çıkarları olanları rahatsız etmeye yetti ve öyle de oldu. Bu sebeple, tüm bunların sorumlusu olarak gördükleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı itibarsızlaştırarak Türkiye’deki seçimlere doğrudan müdahil olacak kadar ileri giderek seçimleri kaybetmesini sağlamaya çalıştılar.

'Hangi kritik olaylara bakmak gerekir?' sorunuza dönecek olursak, bu kritik olaylara kitabımda detaylı olarak değindim. Bu olayların çok iyi anlaşılması için kitabın okunmasını tavsiye ederim. Ancak okuyucularınız için 'One minute', 'Dünya 5’ten büyüktür', 'Savunma sanayi hamleleri', 'IMF borçlarının ödenmesi', '2008’de Köln’deki yurttaşlarımızla olan buluşma' sadece başlıklardan bazıları diyebilirim."

Refik Soğukoğlu’nun kaleme aldığı “Erdoğan: Erzfeind des Westens” adlı kitap Almanca olup amazon.de üzerinden satışa sunulmuştur.