Değmeyin bugün bana…

Değmeyin bugün bana…

Değmeyin bugün bana…

Yarın mahşer divanına çıktığımızda acaba bahanemiz ne olacak, bileniniz var mı? 
Allah aşkına bana da söylesin. 
Sevgiden kim ne kaybetmiş, gören var mı?
Saygı kime ne zarar vermiş? Bir birimize göstereceğimiz veya gösterdiğimiz iyi niyet duygularımız neden bazı sırtlanlar tarafından farklı olarak algılanıyor ki? Üç günlük dünyanın son çeyreğindeyiz ve her hangi bir garantimiz yok,
Amma velâkin
Kendimizi en iyilerin kefesine koymak için bir yerlerimizi yırtıp duruyoruz...
Kantarımız belli, kefemiz belli. Haddimiz ise bizi bilenler bilir vesselam.
Yanımızda tasmasıyla birilerini gezdirmedik diye nedendir bu “hayvan düşmanlığı” yakıştırması anlamadık bir türlü oysaki bizlerde canız ve bütün canlıları severiz. Varsın birileri kendisini özel ve tüzel olarak görsün. Varsın birileri kendisini bulunmaz Bursa kumaşı olarak algılasın. Varsın birileri kendisini “küçük dağları ben yarattım” havasında bulutların üzerinde dolaşsın. Hiç sıkıntı değil, biz kimin zarının “hep yek” geldiğini de biliyoruz, dik kaldığını da…
Ama dedik ya dünyanın son çeyreğindeyiz.
Bırakın artık kendi yağımızla kavrulup, kendi vücudumuzun rayihasında teneffüs eyleyelim. Yeter artık zift kokan yılışıklığınızla yapıştığınız.
Ben artık çiçekleri seveceğim. Bakarsınız papatya falı açarım “gelecek, gelmeyecek” diye. Veya bakarsınız kasımpati sularım bütün hıncımla, iki ayaklı döneklerden kaçışımın şerefine. Zavallılığınızın içine kusmadan bir an önce.
Ben engin dağların esintisiyim, siz bana kavuşamazsınız hala anlayamadınız mı?
Ben en derin ormanların gizemiyim ve siz çözemezsiniz benim esrarımı.
Siz kaybolursunuz benim tenha sokaklarımda, adım başı var olan yokluk girdaplarına yem olursunuz maazallah sonra neme lazım. Ve siz iyisi mi girmeyin bu sıralar benim karanlık sokaklarıma.
Benim yerime sizi vururlar, ikiyüzlü kahpe düşünceliler.
Oysaki en kolayıydı insan olmak.
En kolayıydı insanca yaşamak…