Berlinale 2025 ve Hanau Anıt Tartışması
Hanau Katliamı: Beş Yıl Sonra Almanya’da Irkçılık ve Devletin Sorumluluğu

Hanau, 19 Şubat 2020
Beş yıl önce, 19 Şubat 2020 gecesi Almanya’nın Hanau kentinde korkunç bir katliam yaşandı. 43 yaşındaki aşırı sağcı Tobias R., yalnızca 12 dakika içinde ruhsatlı silahıyla iki ayrı mekânda dokuz kişiyi katletti. Hayatını kaybedenler arasında Türkiye, Polonya, Bosna-Hersek, Afganistan, Romanya ve Bulgaristan kökenli insanlar vardı: Ferhat Unvar, Sedat Gürbüz, Fatih Saraçoğlu, Gökhan Gültekin, Mercedes Kierpacz, Hamza Kurtoviç, Said Nesar Hashemi, Vili Viorel Paun ve Kaloyan Velkov.
Tobias R., saldırının ardından evine dönerek yatalak annesini öldürdü ve ardından intihar etti. Olay, Almanya’da göçmen kökenli vatandaşlara yönelik artan aşırı sağcı tehditleri bir kez daha gündeme getirdi. Ancak geçen beş yıl içinde devletin ve toplumun bu tür saldırıları engelleme noktasında ciddi adımlar attığını söylemek zor.
Polisin Yetersizliği ve Şüpheli Durumlar
Hanau saldırısında polis ve güvenlik birimlerinin tutumu büyük tepki topladı. Saldırının en kritik anlarında, kurbanlardan biri olan Vili Viorel Paun, katili arabasıyla takip ederek defalarca 110 acil polis hattını aradı. Ancak hiçbir şekilde yetkililere ulaşamadı ve sonunda bir çıkmaz sokakta Tobias R. tarafından vurularak öldürüldü.
Ayrıca, saldırganın evine düzenlenen polis operasyonu da şüpheli detaylar barındırıyordu. Özel tim SEK, bodrum katına inmeden önce tam 50 dakika boyunca birinci katta bekledi. Bu süre boyunca ne yapıldığı hala açıklığa kavuşturulmuş değil. Dahası, saldırı gecesi acil polis hattında görev yapan nöbetçi ekiplerin, aşırı sağcı gruplarla bağlantılı olduğu ortaya çıktı.
Hanau’daki kurbanların aileleri, yakınlarının öldüğü haberini almak için 18 ila 19 saat beklemek zorunda kaldı. Bu tür gecikmeler, devletin ırkçı saldırılar karşısındaki ihmalkârlığını bir kez daha gözler önüne serdi
İlgl,Arşiv Haber
.
Beş Yıl Sonra: Hiçbir Şey Değişmedi
Hanau katliamının ardından Alman hükümeti ve güvenlik birimleri, aşırı sağ tehdidine karşı harekete geçeceklerini duyurdu. NSU cinayetleri, Walter Lübcke suikastı, Halle ve Münih’teki saldırılar sonrasında olduğu gibi, siyasetçiler yine “Bir daha asla” dedi. Ancak bu sözlerin pratikte ne kadar karşılık bulduğu tartışmalı.
O dönemde aşırı sağa karşı 89 maddelik bir eylem planı hazırlandı, bir araştırma komisyonu kuruldu ve dönemin İçişleri Bakanı Horst Seehofer, “Bu ülkedeki en büyük tehdit sağdan geliyor” şeklinde bir açıklama yaptı. Ancak pandeminin başlamasıyla bu tartışmalar geri plana itildi. 2021 seçimlerinde AfD’ye karşı mücadele gündeme gelse de, 2022’de Ukrayna savaşı ve mülteci akını, kamuoyunun dikkatini başka konulara yönlendirdi.
Son yıllarda Almanya’da ırkçılığa karşı tepkiler giderek azalırken, aşırı sağcı gruplar daha cesur hale geldi. “Almanya Almanlarındır, yabancılar dışarı” sloganları artık festival alanlarında bile yankılanıyor. Mülteci yurtları kundaklanıyor, nargile kafeler saldırıya uğruyor, göçmenler sokak ortasında şiddete maruz kalıyor. Ancak bu olaylar karşısında kamuoyunun tepkisi giderek zayıflıyor.
Hessen Eyaleti ve Devletin Sorumluluğu
Hanau saldırısı, Almanya’da devletin aşırı sağ ile mücadelede ne kadar isteksiz olduğunu bir kez daha gösterdi. Hessen Eyaleti, özellikle NSU cinayetlerinde dikkat çeken ihmalkârlıklarıyla biliniyor. 2006 yılında Kassel’de Halit Yozgat’ın öldürülmesi sırasında, Hessen Anayasayı Koruma Teşkilatı memuru Andreas Temme olay yerindeydi. Ancak dönemin Eyalet Başbakanı Volker Bouffier, Temme’nin soruşturulmasını engelledi.
Daha da ötesi, Hessen Eyaleti’nde göçmen kökenli ve Yeşiller Partisi üyesi olan Başbakan Yardımcısı Tarek Al-Wazir, NSU cinayetlerine ilişkin dosyanın 120 yıl boyunca arşivlenmesine katkıda bulundu. Bu karar, devletin aşırı sağla hesaplaşma noktasında ne kadar isteksiz olduğunun bir göstergesi olarak yorumlandı.
Berlinale 2025 ve Hanau Anıt Tartışması
Hanau katliamı, yalnızca siyasi alanda değil, kültürel platformlarda da gündemde kalmaya devam ediyor. 75. Berlin Film Festivali’nde gösterilen Marcin Wierzchowski’nin Das deutsche Volk filmi, Hanau saldırısını ve ırkçılığın Almanya’daki köklerini ele aldı. Filmin sonunda, saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınları, Hanau’da bir anıt yapılmasını talep ettiklerini ancak Belediye Başkanı’nın bu projeyi engellediğini vurguladı.
Öte yandan, saldırganın ölmesi nedeniyle savcılık soruşturmayı kapattı. Ancak aileler, adaletin sağlanması için davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyacaklarını açıkladı. Çünkü Hanau katliamı, Almanya’da göçmenlerin maruz kaldığı yapısal ırkçılığın ve devletin ihmalkârlığının en açık örneklerinden biri olarak hafızalarda kalmaya devam ediyor.
İlgili Arşiv Haber
Almanya’da Irkçılıkla Mücadelede Yolun Neresindeyiz?
Hanau saldırısı, Almanya’daki aşırı sağcı şiddetin ve ırkçılığın yalnızca bireysel eylemlerle sınırlı olmadığını, devletin de bu sürece dolaylı olarak katkıda bulunduğunu gösteriyor. Devlet yetkililerinin ihmalkâr tutumu, polis ve güvenlik birimlerinin aşırı sağ ile ilişkileri ve hukuk sisteminin saldırılara karşı caydırıcı bir mekanizma oluşturamaması, benzer olayların tekrar yaşanabileceğine dair endişeleri artırıyor.
Bugün Almanya’da göçmenler ve azınlık toplulukları, yalnızca bireysel saldırganlardan değil, sistemin kendisinden de korunmak zorunda. Hanau katliamının beşinci yılında, “Bir daha asla” sözleri tekrar edilirken, asıl soru şu: Almanya gerçekten ırkçılıkla yüzleşmeye hazır mı?
Yazar: İlker Duyan
İlgili Arşiv Haber
NSU Irkçı Cinayetleri Kurbanları İçin Anıt Teklifi