NSU cinayet zincirinin başlangıcı: Enver Şimşek

“Her zamanki tablo: Oklar hep Yabancıkurbanlara ve yakınlarına çevriliyor, gerçek sorumlu olan aşırı sağ ise görmezdengeliniyor.”

NSU cinayet zincirinin başlangıcı: Enver Şimşek

9 Eylül 2000… Nürnberg/Langwasser, sıradan bir cumartesi. Großen Süd Kliniğinin köşesini
dönen herkesin gözüne, beyaz bir kamyonetin yanındaki renkli çiçekler çarpıyordu.
Gülümseyen yüzüyle müşterilerini karşılayan Enver Şimşek, aslında o gün orada olmamayı
planlamıştı. Ama çalışanı izindeydi, o yüzden standın başına kendisi geçmişti.
Çiçeklerin arasında hayat vardı: kırmızı güller, sarı kasımpatılar, canlı menekşeler… Ama
birkaç dakika içinde bu renkler kurşunların karanlığına gömülecekti.
Bir anda silah sesleri duyuldu. Önce koluna, sonra göğsüne isabet etti kurşunlar. Ardından
başına yöneldi namlular. İki farklı tabancadan peş peşe çıkan mermiler, genç bir adamın
hayatını paramparça etti. Enver Şimşek bilincini bir daha asla kazanamadı. İki gün sonra, 11
Eylül’de doktorlar onun ölümünü kaydetti. O, sadece 38 yaşındaydı. Arkasında genç bir eş ve
iki küçük çocuk bıraktı.
Kimse o gün bunun sadece bir cinayet olmadığını bilmiyordu. Bu, uzun yıllar boyunca
Almanya’yı sarsacak bir karanlığın başlangıcıydı. Ama ilk anda polis başka şeylere odaklandı.
Çiçek satıcısının göçmen oluşu şüpheyi ailesine yöneltti. Evleri arandı, uyuşturucu izi arandı,
suç gölgesi kurbanın yakınlarına düşürüldü.
Gazeteler “infaz gibi” diyordu. Ama kimse ırkçılıktan bahsetmiyordu. Bavyera Eyalet İçişleri
Bakanı Beckstein bile “yabancı düşmanlığı olabilir mi?” diye not düşse de 5 Ekim’de
çalışanlarından şu cevabı aldı: “Polis merkezinden gelen bilgiye göre şu anda yabancı
düşmanlığına dair bir bulgu yok.”
Ve böylece Enver Şimşek’in hikâyesi, gölgeler arasında kayboldu. Ta ki yıllar sonra, 4 Kasım
2011 günü NSU adlı neonazi hücresinin varlığı ortaya çıkana kadar. O gün, renkli çiçeklerin
arasına düşen kurşunlar sadece bir hayatı değil, milyonlarca göçmenin güven duygusunu da
yok etti.
Enver Şimşek’in adı bugün hâlâ hatırlanıyor. Çünkü o, sadece bir çiçek satıcısı değil;
adaletsizliğin, göz ardı edilen ırkçılığın ve geç kalınmış bir yüzleşmenin sembolü oldu.

İlgili Arşiv Video