Zorlu Bir Bürokratik Süreç ve Haklı Fesih: Feyzullah Bahçi'nin Hikayesi

Zorlu Bir Bürokratik Süreç ve Haklı Fesih: Feyzullah Bahçi'nin Hikayesi
Feyzullah Bahçi, Yunus Emre Enstitüsü Eski koordinatör
Zorlu Bir Bürokratik Süreç ve Haklı Fesih: Feyzullah Bahçi'nin Hikayesi
Zorlu Bir Bürokratik Süreç ve Haklı Fesih: Feyzullah Bahçi'nin Hikayesi
Zorlu Bir Bürokratik Süreç ve Haklı Fesih: Feyzullah Bahçi'nin Hikayesi

Berlin-

Bu yazı, Feyzullah Bahçi’nin Yunus Emre Enstitüsü'ndeki koordinatörlük görevinden nasıl haklı fesih hakkını kullanarak ayrılmak zorunda kaldığını ve bu süreçte karşılaştığı haksızlıkları anlatmaktadır. Bahçi, kültürel diplomasi alanında önemli katkılar sunmuş olmasına rağmen, kurum içindeki sistematik baskılar ve mobbing uygulamaları nedeniyle görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu makale, bir bürokratın karşılaştığı zorlukları ve Türkiye'nin yurtdışındaki kültürel temsilciliklerinde yaşanan idari sorunları gözler önüne sermektedir.

Feyzullah Bahçi Kimdir?

Feyzullah Bahçi, uluslararası kültürel diplomasi alanında uzun yıllar görev yapmış deneyimli bir bürokrattır. 1985 yılında Mardin’de doğan Bahçi, eğitim hayatını Almanya’da tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönmüş ve İstanbul Üniversitesi’nde Mütercim Tercümanlık (Almanca) bölümünde lisans eğitimini tamamlamıştır. 2014 yılında Yunus Emre Enstitüsü’ne katılan Bahçi, Berlin Yunus Emre Türk Kültür Merkezi müdürlüğü dahil Üsküp, Hartum ve Beyrut olmak üzere birçok yurtdışı temsilcilikte başarılı görevler üstlenmiştir. İleri düzeyde Almanca, İngilizce ve Arapça bilmektedir ve Türkiye’nin yurtdışındaki kültürel tanıtım faaliyetlerine önemli katkılar sunmuştur.

Feyzullah Bahçi ile Tanışma ve İlk İzlenimler

Feyzullah Bahçi ile ilk tanışmamız, 2019 yılında Yunus Emre Enstitüsü tarafından düzenlenen ve basına yönelik yıllık faaliyetlerin aktarıldığı bir toplantıda gerçekleşti. Özellikle sıcak tavrı ve samimiyeti hemen dikkatimi çekmişti. Toplantı sonrasında Bahçi, gazeteciler tarafından büyük takdir topladı. Hemen hemen tüm basın mensupları, onun profesyonelliğini ve açık sözlülüğünü övgüyle karşıladı. Bu tanışmanın ardından, her yıl Ağustos ayında Feyzullah Bahçi ile yılı değerlendirip, gelecek yıla yönelik planlanan faaliyetler üzerine röportajlar yapıyorduk.

Biz gazeteciler olarak Bahçi ile birçok kez haber çalışması yaptık ve bu çalışmalar sırasında her zaman profesyonel yaklaşımıyla dikkat çekti. Yaptığımız çekimlerden herhangi bir ücret talep etmiyorduk, çünkü Yunus Emre Enstitüsü, devletin kültürel ve sanatsal çalışmalara öncülük eden bir kurumdu. Beşinci çekimimizde Bahçi, Berlin Yunus Emre Enstitüsü'nde yapılacak yeni çalışmaları ve gelecek yılın programını detaylı bir şekilde anlatmıştı. Ancak bu haberin yayınlanmasından kısa bir süre sonra, Yunus Emre Enstitüsü Genel Başkanı Şeref Ateş, Bahçi'yi arayarak videonun kaldırılmasını talep etti.

Bahçi’nin işini kaybetme olasılığını göz önünde bulundurarak, isteği üzerine videoyu yayından kaldırdık. Ancak iki gün sonra Bahçi’ye bir soruşturma açıldığını öğrendik. Bu soruşturma sırasında Bahçi, yaptığı savunmada adımın ve medya kurumumuzun geçmesine izin istedi. Kendisine yapılan haksızlığa inandığım için bu isteği kabul ettim.

Görevdeki İlk Zorluklar ve Uygunsuz Talepler

Feyzullah Bahçi, 2018 yılında Yunus Emre Enstitüsü'nün Berlin'deki temsilciliğinde görevine başlamıştır. Başlangıçta başarılı projelere imza atan Bahçi, zamanla Enstitü yönetimi tarafından uygunsuz taleplerle karşılaşmıştır. 22 Nisan 2019 tarihinde kendisine yöneltilen bu talepler, Bahçi’nin görevini hakkıyla yerine getirme çabalarına gölge düşürmüş ve kurumdaki baskıcı sürecin ilk adımı olmuştur.

Disiplin Soruşturmaları ve K.Yeğnidemir'in Rolü

Bu baskılar, 2019 yılının Kasım ayında Bahçi’ye karşı açılan disiplin soruşturmasıyla devam etti. Disiplin soruşturmalarının ardındaki kilit isimlerden biri, Yunus Emre Enstitüsü Genel Başkanı Şeref Ateş’in damadı K.Yeğnidemir’di. Bahçi, göreve başlamadan dört ay önce Berlin Yunus Emre Enstitüsü’ne Mali İşler Sorumlusu olarak atanan Yeğnidemir, Bahçi’ye yönelik tüm soruşturmalarda aktif rol oynamıştı.

K.Yeğnidemir’in sadece bireysel olarak değil, Şeref Ateş ve ona yakın enstitü personeli ile işbirliği içinde hareket ettiği ve soruşturmaları bu işbirliği ile yönettiği ortaya çıktı. Bu işbirliği, Bahçi’ye karşı sistematik bir baskı oluşturdu ve her soruşturmanın arkasında bu grubun yer aldığı anlaşıldı. Şeref Ateş’in talimatları doğrultusunda Yeğnidemir ve yakın çalışanları, Bahçi’nin çalışmalarına zarar vermek için koordineli bir şekilde hareket ettiler.

Eski çalışanlardan alınan bilgilere göre, Yeğnidemir Enstitü merkezi ile gizli görüşmeler yaparak Bahçi’ye yönelik suçlamalar konusunda Şeref Ateş’e bilgi aktarıyordu. Ayrıca Yeğnidemir’in, dil bilmemesine rağmen diğer personelden 200 euro daha fazla maaş aldığı ve kısa sürede iki kez zam aldığı da iddia edildi. Bu durum, Yeğnidemir’in Berlin’de adeta bir tetikçi gibi kullanıldığını ve Bahçi’ye yönelik baskıların arkasındaki başlıca isimlerden biri olduğunu gösterdi.

Oğlunun Hastalığı ve Üçüncü Disiplin Soruşturması

Feyzullah Bahçi'nin yaşadığı baskılar sadece profesyonel hayatını değil, özel hayatını da derinden etkilemiştir. 2021 yılında Bahçi’nin oğlu, dünya genelinde çok nadir görülen bir hastalıkla doğmuştur. Bu ultra nadir hastalığın tedavisi, Berlin Charité Hastanesi’nde uzmanlaşmış doktorlar tarafından yürütülmekteydi. Bu nedenle, oğlunun düzenli tedavi sürecinin sürdürülebilmesi için Bahçi, durumu Yunus Emre Enstitüsü merkezine bildirmiş ve Ankara’ya resmi bir dilekçeyle başvurarak durumunu açıklamıştır. Bahçi, oğlunun tedavi sürecinde Berlin'de kalması gerektiğini belirterek statü değişikliği talep etmiştir.

Ancak, Bahçi’nin bu dilekçesi sonrasında olaylar daha da karmaşık bir hale gelmiştir. Şeref Ateş, dilekçenin iletilmesinden yalnızca dört gün sonra, Bahçi'ye yönelik üçüncü bir disiplin soruşturması başlatmış ve Berlin’e 5 kişilik bir heyet göndermiştir. Bu heyet 6 gün boyunca Berlin’de kalarak Bahçi’nin kişisel olarak bir açığını bulmaya çalışmış, ancak herhangi bir somut gerekçeye dayalı suçlamada bulunamamıştır. Soruşturma sonucunda Bahçi’ye 5 uydurma uyarı ve 1 kınama cezası verilmiştir. Bu süreç, baskı ve mobbingin sistematik bir şekilde Bahçi üzerinde yoğunlaştırıldığını göstermektedir.

Hem Şeref Ateş’in yönettiği bu soruşturma süreci hem de oğlunun sağlık durumu, Bahçi’nin mental ve fiziksel sağlığını olumsuz yönde etkilemiştir. O dönemde yaşadığı yoğun baskı, bir yandan oğlunun tedavi süreciyle uğraşırken bir yandan da enstitünün işleyişini sürdürmeye çalışmasına rağmen ciddi bir psikolojik yıpranmaya neden olmuştur. Bahçi, görevine ve sorumluluklarına bağlı kalmaya çalışsa da, yaşadığı mobbing ve özel hayatındaki zorluklar bu süreci daha da dayanılmaz kılmıştır.

Üçüncü Disiplin Soruşturması ve Haklı Fesih

Bahçi, üzerindeki baskılardan kurtulmaya çalışsa da, disiplin soruşturmaları ve mobbing devam etmiştir. Kasım 2022’de Bahçi hakkında üçüncü bir disiplin soruşturması başlatılmıştır. Bu soruşturma, diğerleri gibi Bahçi’yi görevden uzaklaştırmayı hedefleyen bir süreç olarak ilerlemiştir. Bahçi, Kasım 2022’de savunmasını yapmış ve nihayetinde Aralık 2022 tarihinde bu soruşturmanın sonucunda aldığı cezalar üzerine, haklı fesih hakkını kullanarak görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır.

Bahçi, dürüst, çalışkan ve özverili bir bürokrat olarak yıllarca hizmet verdiği kuruma karşı yaşadığı bu süreçte, ciddi mobbing ve bürokratik haksızlıklarla karşı karşıya kalmıştır. Onun yaşadığı bu olaylar, yalnızca kişisel bir kariyer kaybı değil, aynı zamanda Türkiye’nin yurtdışındaki kültürel diplomasi faaliyetlerinde önemli bir eksikliğe işaret etmektedir. Bahçi, görevine olan bağlılığına rağmen, hem profesyonel hem de kişisel hayatında karşılaştığı zorluklar sonucunda haklı fesih hakkını kullanarak görevinden ayrılmak zorunda bırakılmıştır.

Bu süreçte, Şeref Ateş’in Bahçi’ye yönelik tutumu ve damadı K.Yeğnidemir'in Berlin Yunus Emre Enstitüsü'ndeki rolü, olayların arka planındaki güç dinamiklerini ortaya koymaktadır. Yeğnidemir’in Enstitü’deki mali işlerden sorumlu olması ve Bahçi’ye karşı yürütülen soruşturmalarda aktif rol oynaması, kurumdaki haksız uygulamaların sadece mobbing değil, organize bir baskı stratejisi olduğunu göstermektedir. Eski çalışanlardan alınan bilgilere göre Yeğnidemir’in, Bahçi'ye yönelik suçlamalar ve soruşturmaların arkasındaki ana isimlerden biri olduğu, Berlin'deki çalışmaları doğrudan Şeref Ateş’e aktardığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, Yeğnidemir'in yabancı dil bilmemesine rağmen diğer çalışanlardan daha yüksek maaş alması ve kısa süre içerisinde iki kez zam yapılması, kurum içindeki çarpık yönetim anlayışının bir başka göstergesi olarak ortaya çıkmıştır.

Sonuç ve Değerlendirme

Feyzullah Bahçi’nin haklı fesih hakkını kullanarak görevinden ayrılması, bir bürokratın kariyerinde karşılaştığı zorlukların ne denli yıkıcı sonuçlar doğurabileceğinin en somut örneğidir. Bahçi, devletin verdiği görevleri en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmış, ancak karşılaştığı mobbing ve haksız soruşturmalar nedeniyle görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu süreç, Türkiye’nin yurtdışındaki temsilciliklerinde yönetimsel sorunlara daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini göstermektedir.

Yakın zamanda Yunus Emre Enstitüsü’nde yaşanan gelişmeler, bu durumu daha da vahim bir hale getirmiştir. Eski başkan Şeref Ateş, ani bir kararla görevden alınmıştır. Aldığımız bilgilere göre, kendisi hakkında yolsuzluk da dahil olmak üzere birçok ciddi suçlama bulunmaktadır. Ateş’in görev süresi boyunca kendisiyle yakın çalışan birçok personel de enstitüden uzaklaştırılmıştır. Şeref Ateş’in, geride ciddi anlamda zarar görmüş bir kurum bıraktığı belirtilmektedir. Kurumu bir harabe haline getirdiği, özellikle Feyzullah Bahçi gibi dürüst ve nitelikli bürokratların baskılar sonucunda görevden ayrılmak zorunda bırakılmasıyla daha da netleşmiştir.

İlgili Haber
Yunus Emre Enstitüsü’nde Şok Değişiklik: Şeref Ateş Görevden Alındı



Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye'nin kültürel diplomasi açısından önemli bir kurum olmasına rağmen, 10 yıllık bir dönemde kurumsal bilgi birikimi, deneyim ve tecrübeler ciddi anlamda zayıflatılmıştır. Kurum, kendi yetiştirdiği ve tecrübe kazandırdığı nitelikli bürokratları birer birer kaybederek, adeta kendi kendini sabote etmiştir. Şeref Ateş’in yönetimi altında birçok kişi kişisel çıkarlarını ön planda tutarken, dürüst ve çalışkan bürokratlar sistemin dışına itilmiştir. Bu süreçte, birilerinin zenginleştiği, mal varlıklarını artırdığı görülürken; devletine bağlı, nitelikli birçok isim mağdur edilmiştir. Türkiye’nin yurtdışındaki kültürel diplomasi faaliyetleri de bu yönetim zaafları nedeniyle büyük zarar görmüştür.

İlgili Haber

Prof.Dr. Öztürk Emiroğlu'nun Görevine Neden Son Verilmişti ? YEE'de Neler Oluyor?

Bu gelişmeler ışığında, Yunus Emre Enstitüsü’nün geleceği için önemli bir reform sürecine ihtiyaç olduğu açıktır. Şeref Ateş’in ardından göreve gelen yeni başkan, bu enkazı devralmıştır ve enstitünün eski itibarını yeniden inşa etmek zorundadır. Bahçi gibi nitelikli bürokratların karşı karşıya kaldığı bu tür haksızlıklar, yalnızca kişisel trajediler değil, aynı zamanda devletin kültürel misyonuna zarar veren yapısal sorunların göstergesidir. Bu nedenle, kurumlarda daha adil, şeffaf ve liyakate dayalı bir yönetim anlayışı acilen benimsenmelidir. Aksi takdirde, devlet kendi yetiştirdiği nitelikli insan kaynaklarını kaybederek, gelecekte daha büyük kayıplarla karşı karşıya kalacaktır.

İlgili Haber

Soruşturmaya Sebep Olduğu Söylenen Röportaj