Berlin’de Gazeteciliğin İmtihanı
Berlin’de Gazeteciliğin İmtihanı: ATGB Üç Yılını Geride Bıraktı

Kamuoyunda devamlı konuşulan ancak cevapsız bırakılan bazı sorular vardır. ATGB (Alman-Türk Gazeteciler Birliği Berlin) üçüncü yılını geride bırakırken, bu soruların yeniden gündeme taşınması ve tarihe not düşülmesi zorunludur.
Üç yıl boyunca derneğin resmiyet kazanmamış olması, verilen emeklerin küçük menfaat hesaplarına kurban edilmesi ve hatalarla yüzleşilmemesi, yalnızca dernek içi bir mesele değildir. Bu tablo, Berlin Türk toplumu ve genel olarak Almanya’daki sivil toplum anlayışı açısından da düşündürücüdür.
Benim de asbaşkanlık görevini yürüttüğüm dönemde, ATGB’nin ilk yılında ortaya konulan maddi ve manevi katkılar kayıt altındadır. Dolayısıyla bugün mesele, geçmişte yapılanları tekrar etmek değil; üçüncü yılında yöneticilerin hesap vermesi gereken soruları sormaktır.
İlgili Haber
ATGB Berlin’den neden ayrıldım? Anlatayım…
Üç Yılın Ardından ATGB: Sorular Büyüyor, Cevaplar Nerede?
- Cumhurbaşkanına alenen hakaret eden bir kişinin hâlâ yönetim kurulunda tutulması, gazeteciliğin etik değerleriyle bağdaşmakta mıdır?
- Üç yıl geçmesine rağmen hâlâ dernekler masasına resmi kaydı yapılmamış bir yapının, gazetecilik mesleğini temsil etmesi mümkün müdür?
- Prof. Dr. Ersan Şen konferansı, istifamdan kısa süre önce büyük çabalarla hayata geçirilmiş olmasına rağmen, yönetim kurulunun hiçbir katkı sunmaması ve katılım göstermemesi sorgulanmış mıdır?
- Eş Başkan Ali Yıldırım’ın çektiği videolar kamuoyuna yansıtılmamış; neden haberleştirilmediği ve niçin saklandığı açıklığa kavuşturulmuş mudur?
- Yönetim kurulunda toplantılara aylarca katılmayan yönetim kurulu üyeleri olmasına rağmen seçimlerin yapılmaması hangi gerekçeye dayandırılmaktadır?
- Ali Bey, derneği kurarken belirlediği ilkelerden vazgeçerek takiye mi yapmıştır?
- ATGB, üçüncü yılını doldurmuşken ne zaman resmileşecek ve ne zaman gazeteciler için ciddi bir temsil gücü kazanacaktır?
Bu sorular kişisel bir hesaplaşma değil; tarihe not düşme sorumluluğudur. Çünkü mesele yalnızca ATGB’nin geleceği değil, aynı zamanda Almanya’daki Türk toplumunun sivil toplum kuruluşlarından beklediği şeffaflık ve hesap verebilirliktir.
Eğer bu sorular cevapsız kalırsa, kamuoyunun önünde iş yapıyormış gibi görünmekten öteye gidilmeyecektir. Oysa gazeteciliğin özü, şeffaflık, ilke ve hesap verebilirliktir. ATGB’nin geleceği de bu değerlerle yüzleşip yüzleşemeyeceğine bağlıdır.